– Ömür Gedik:
Danilo’nun yıldızı yeni parlamadı ki! Uzun müddettir ünlüydü aslında. Boşanmalar o kadar arttı ki bunu bir TV programı ile ünlü olmaya bağlamak çok da gerçek gelmiyor bana. İki şefin arka arda boşanması bir tesadüf olabilir. Mehmet Yalçınkaya’ya tavsiyem natürel ki ailesine sıkı sıkıya sarılması olacaktır.

Kelebek muharrirleri Ömür Gedik, Onur Baştürk, Savaş Özbey ve Orkun Ün haftanın en çok konuşulan olaylarını yorumladı. Fotoğraf: Levent KULU
– Orkun Ün:
Mehmet Şef, Mehmet Şef, huuuu! Sen iyi ki varsın. Duruşuyla, efendiliğiyle o grubun ağabeyi Mehmet Şef. Merak ediyorum sanki “Somer n’apıyorsun dostum?”, “Danilo dur yapma evladım” falan diye tavsiyeler veriyor mudur grup arkadaşlarına? Şöhretle boşanmanın bir ilgisi var mı sorusuna gelince… Zalimce olacak tahminen lakin evet var. Yüz defa bin sefer evet, var! Tahminen münasebetleri yeniden çıkmaza girecekti, tahminen eşlerinden yeniden boşanacaklardı ancak bu süreç ve bir anda gelen bu şöhret katiyen hızlandırdı münasebetlerinin bitmesini. Bu şefler, şu anda Türkiye’nin en çok tanınan isimleri.
Palavra yok, birebiri benim başıma gelse, ben de bu kadar ilgiye mazhar olsam, tahminen ben de boşanırım eşimden. Biz erkekler bu türlü yanılgılar yapmaya, sevgiyi çok hoyratça kullanmaya bayanlardan daha yatkınız zira.

– Onur Baştürk:
TV yıldızı olunca özel hayatın değişmesi klişe geliyor bana lakin demek ki sahiden bu türlü oluyor. TV yıldızı olunca alakalar daha süratli farklılaşabiliyor. Danilo’nun bağlantısında tam ne oldu bilemem fakat ipler o denli bir anda kopmamıştır. Evvelce kopmaya başlamıştır. TV yıldızı olmasıyla birlikte kanatlanan egolar da bağın daha süratli sonlanmasına yol açmıştır.

– Savaş Özbey:
Türkçeyi çat pat konuşan sempatik damat, İstanbul’da tanışma, memleketler ortası büyük aşk, Eyfel Kulesi’nde evlilik teklifi, kız isteme, tuzlu kahve, her iki ülkede de düğün… Pek çok insan için masal üzereydi Danilo ile Tuğçe’nin öyküsü. 9 sene sonra bitti. Somer Şef de geçen yıl ayrılmıştı eşinden. Tesadüf diyelim, tesadüf. Böylelikle ne boşananları suçlayalım ne de “Çember daralıyor, sıra sana gelecek” diye Mehmet Şef’in aklına kurt düşürelim.

Hem ‘Yalan’ diyor hem ‘Tuzağa düştüm’

Geride bırakmaya hazırlandığımız haftanın en çok konuşulan magazin olayı, Mehmet Ali Erbil ve Ece Ronay ortasındaki polemikti. Ronay, klibinde rol alan ünlü şovmenin kendisini taciz ettiğini öne sürdü, Instagram yazışmalarını ifşa etti. Erbil, “O iletileri asistanım yolladı, ona güvenmediği için olta attı” dedi. Kendisini haklı çıkarmak için Ronay’ın nişanlısıyla da görüntü çekip yayınlayan Erbil, “Z jenerasyonunun tuzağına düştüm” açıklamasını yaptı. Öncelikle bu olay için yorumunuzu alalım, akabinde şu soruyu soralım: Z jenerasyonu tuzakçı mı?

Onur Baştürk:
Anlamadığım bir şey var. Ece Ronay, klibinde neden Mehmet Ali Erbil’i oynatmış? Ne mana? Orayı çözemedim ben. Mehmet Ali Erbil her önüne gelenin klibinde oynuyor mu, o da bir tuhaf. Sonradan yazışmaların ifşa edilmesi ve Ece Ronay’ın kalkıp “2. Sayfa” programında hayatının dramatik istikametlerini anlatıp ağlaması; fazla fazla tuhaf… Tüm Z jenerasyonu tuzakçı değil şüphesiz fakat burada bir “fırsatçılık” kokusu aldım ben. Bir gündeme gelme isteği… 

Savaş Özbey:
Erbil hem “Böyle bir şey olmadı” diyor, hem de “Tuzağa düştüm” diyor. Çarçabuk Ece Ronay’ın nişanlısını bulup kamera karşısına geçirmesi de suçluluk psikolojisini çağrıştırıyor. Güya nişanlıyla poz verince sorun kalmayacak üzere. Teknolojiyi iyi kullanmak dışında, bu işin Y nesliyle, Z nesliyle ilgisi olduğunu sanmam… Ona bakılırsa 57 doğumlu Mehmet Ali Erbil de “Bebek Patlaması Kuşağı”ndan…

Ömür Gedik:
“O nesil tuzakçı”, “Bu nesil masum” üzere genellemeleri saçma buluyorum. Her nesilde her cinsten insan oluyor zira. Ayrıyeten kelam konusu tacizse lütfen hepimiz tuzakçı olalım ve ifşa etmekten çekinmeyelim. Yeni kuşağın hakkını aramasını, susup kenara çekilmemesini, hamasetini alkışlıyorum ben. 64 yaşındaki bir adam 22 yaşındaki bir kıza “Yanımda uyu bu gece” diyemez. Mehmet Ali Erbil iletileri asistanının yazdığını söylemiş. O vakit asistanı bir genç kızı taciz etmiş oluyor. Mehmet Ali’den çok rica ediyorum, artık lütfen nitekim işiyle gündeme gelsin, bu türlü haberlerle o koca yeteneğe yazık olmaya devam ediyor.
Orkun Ün: Bir insanın flörtleşmesi çok olağandır. Lakin kelam konusu Mehmet Ali Erbil olunca işler biraz değişiyor. Zira burada anladığım kadarıyla rahatsızlık verici bir durum konusu. İletileri okuduk. Taciz mi; evet taciz. Fakat o daima ortalıkta konuşan ‘sözde bayan hakları savunucuları’ ne yaptı? Erbil ile arkadaş oldukları için olayı masumlaştırıp Ece Ronay’ı suçlamaya çalıştılar.
Kızı geçmişiyle vurdular, “Zaten açık saçık görüntüler paylaşıyor” dediler. Ayıp… Haksıza haksız demeyi öğrenmemiz lazım artık.
Ayrıyeten Z jenerasyonu tuzakçı değil, akıllı! Mehmet Ali Erbil üzere biriyle mesajlaşıyorsan, arşiv yapacaksın. Ne olur ne olmaz diye düşüneceksin…

Bülent Ersoy’a ‘Sesi kalmamış’ diyemezsin
Bülent Ersoy ve Mustafa Keser’li “Benzemez Kimse Bize” iki kısım yayınlanabildi, program apar topar kaldırıldı. Sonrasında Mustafa Keser açtı ağzını, yumdu gözünü! Yayınladığı görüntüde Ersoy’a demediğini bırakmadı: “Bütün sorun Bülent Ersoy’un formsuzlukları. Direktöre bağırır, ona bağırır, şefe bağırır, okuyamaz dönüp vokale bağırır. Aslında ses kalmamış, rezalet bir okuyuş. Bana oradan ‘Keser’ diye bağırıyor. Bu arkadaştan yaşça büyüğüm, sanatça da büyüğüm. Seni diva değil divan yaparlar.” Ne diyorsunuz iki dev sanatçı ortasında yaşananlara?

Orkun Ün:
Mustafa Keser isyanında haklı olabilir lakin “Ersoy’un sesi falan kalmamış” kelamlarına katılmam. Mis üzere sesi var hala Bülent Ersoy’un. Oradan vurmamak gerek sanatçıyı. Anladığım o ki; programın kısa macerası boyunca Bülent Ersoy kendini fazlaca üstlerde görmüş ve Mustafa Keser’i aşağılayıp durmuş. Bugün Mustafa Keser dediğiniz isim Türkiye’nin en geniş sahne repertuvarına sahip sanatçısıdır. Karşısındaki değil ‘diva’, ‘ekstra muhteşem diva’ bile olsa ezdirmez kendini. Son günlerde Ersoy’un başı sıkıntıdan kurtulmuyor, ya bir kurşun döktürsün ya da uzunca bir mühlet kapatsın kendini konutuna. Öteki türlü gitmeyecek bu belalar onun başından, muhakkak…

Savaş Özbey:
Hafta içi de yazmıştım, Mustafa Keser haklıyken haksız pozisyona düşmüş. “Rezalet bir okuyuş, ben daha büyük sanatçıyım, seni divan yaparım” üzere gereksiz çıkışlar mülayim mizacına hiç yakışmadı. Keşke tenkitlerini program çerçevesinde tutsaydı… Zira “Sesi kalmamış” diyerek Bülent Ersoy’u en güçlü olduğu kalede vuramazsın. Beşerde kulak var, izan var.

Onur Baştürk:
Bağırıp çağırmayan bir Bülent Ersoy, Bülent Ersoy değildir arkadaşlar! Mustafa Keser bunu hiç anlamamış mı? “Keser” diye bağırması da bana sempatik geldi. Bu kadar büyütülecek bir bahis değil. Bülent Ersoy’un yanılgısı, adını/kariyerini bu şekil makus programlarla harcaması… 
Ömür Gedik: Programlar başlar, programlar biter. Biten programın akabinde partnerin gerisinden bu kadar konuşmaya gerek yok bence. Hele ki bu vakitte. Bülent Ersoy daha çok yeni babasını kaybetti. Kendisine başsağlığı diliyorum.

Ömür Gedik:
Programlar başlar, programlar biter. Biten programın akabinde partnerin gerisinden bu kadar konuşmaya gerek yok bence. Hele ki bu vakitte. Bülent Ersoy daha çok yeni babasını kaybetti. Kendisine başsağlığı diliyorum.

Farah çok haklı
Ezgi Mola, Batman’da intihar eden İpek Er’e cinsel hücumda bulunduğu öne sürülen Musa Orhan’a hakaret ettiği gerekçesiyle 65 günlük isimli para cezasına çarptırılmıştı. Mola’ya dayanak veren meslektaşı Farah Zeynep Abdullah hakkında da hata duyurusunda bulunuldu. Abdullah, reaksiyonunu bir tweet’le lisana getirdi: “Vicdanlar tazminatla temizleniyor mu? Bunu da belgeye ekle avukat.” Nasıl yorumluyorsunuz olanları?

Ömür Gedik:
Suçluya “suçlusun” diyerek de hatalı olunuyormuş demek ki! Hatalı olmayana takviye vererek de hatalı olunuyormuş! Benim bu işten anladığım bu…
Savaş Özbey:
Keşke hakaret pürüzüne takılmayacak formda söz etselermiş kendilerini. Lakin bayan dayanışmasının en hoş örneklerinden birine şahit oluyoruz şu anda. Paylaşımın en çok “Bunu evraka ekle avukat” kısmını sevdim. Yani “Korkumuz yok, yanlışsız bildiklerimizi haykırmaya devam edeceğiz, elinden geleni arkasına koyma” iletisi veriyor.
Orkun Ün:
Kimi avukatların yaptıkları da nitekim olur şey değil. Farah çok haklı. Bir adam bir kızı intihara sürüklediyse, vicdanı tazminatla mı temizlenecek? Varsın milyon dolarları olsun, ne yazar!
Onur Baştürk:
Farah Zeynep hakikat söylemiş, vicdanlar tazminatla temizlenmiyor. Farah Zeynep’e destek veren herkes hakkında da hata duyurusunda mı bulunacak? Olay bu türlü zincirleme devam mı edecek? Hakikaten anlamsız. 

O mecraları kendisi de kullanıyor
Seda Sayan, Enis Arıkan’ın programında toplumsal medya uygulamalarını ciddiye almadığını söyledi; “TikTok diye bir yer var, orası çöplük. Toplumsal medyanın aslında ipi kopmuş gidiyor” dedi.
Haklı mı sizce?

Onur Baştürk:
Toplumsal medyaya sallamak moda oldu lakin unutulan bir şey var: Seda Sayan da Fransız askısı operasyonunu yayınlamıştı. Hem de saniye saniye. Yani o da tabanına kadar kullanmıştı bu yeni nesil mecraları.
TikTok’ta kendi kendine eğlenen insanların yaptıkları oldukça suçsuz kalıyor Fransız askılarının yanında. 

Savaş Özbey:
Türkiye’den yaptığı canlı estetik yayınının dışında; kankası Safiye Soyman’la Miami’den uyguladığı türlü türlü filtreler, ta Londralardan kapıldığı falling star akımı… Toplumsal medyanın kopan ipi konusunda yerden göğe kadar haklı Seda Sayan. Lakin kendisi de bunun memleketler arası bir markası.

Orkun Ün:
Evet, Seda Sayan toplumsal medya akımına ayak uydurup kendini kaldırımda yere atmıştı. Elindeki poşetlerin etrafa saçıldığı kareyi de toplumsal medyasından paylaşmıştı.
Bu hareketi yapan birinin kalkıp da “Sosyal medyanın ipi kopmuş gidiyor” demesini ben ciddiye almam. “Peki, Okan Bayülgen’i niçin ciddiye aldık?” diyebilirsiniz. Okan’ın çizgisi muhakkak. Kendisinden bu türlü hareketler hiç görmedik. Seda net bir halde ‘prim kasıyor’.

Ömür Gedik:
Seda’ya şu kadarını söyleyeyim; artık bütün işler güçler, müzikler, sinemalar o çöplük dediği TikTok’tan yürüyor. TikTok evvelden evet biraz düzeysizdi fakat artık o denli değil.
Kullanıcılara seçenekler sunuyor. Birtakım içerikleri beğenmediğini belirttiğinde bir daha o usul görüntüleri karşına çıkarmıyor. Kaliteli içerik izlemek kullanıcıya bağlı yani. TikTok da dahil olmak üzere toplumsal medya artık vazgeçilmezimiz. Dahası işimizin de bir modülü. Ciddiye almak lazım.

Her açıdan dramatik
Nisan ayında koronovirüse yakalanan ve uzun müddet hastanede tedavi gören Burak Sergen’in,
4 ay evvel evlendiği eşi Nihan Ünsal tarafından aldatıldığı öne sürüldü. İddiayı doğrulayan Sergen, ihaneti gazetelerden öğrendiğini ve fotoğrafları görünce çok üzüldüğünü söyledi: “Çok üzgünüm ve sarsıldım. Aldatıldım, gerçek. Artık yargı sürecindeyiz.” Yorumlarınızı alalım…

– Orkun Ün:
Çok can sıkıcı bir olay bu ya… Siz hastanede ömür savaşı veriyorsunuz, hayat arkadaşınız o sırada diğerleriyle gününü gün ediyor. Meğer o süreçte biz eşini çok seven bir Nihan Ünsal tanımıştık.
Ekranlara çıkıp ağlamış, toplumsal medyasından his dolu paylaşımlar yapmıştı. Yalanmış hepsi. Biz Burak Sergen bir an evvel güzelleşsin diye dua ederken o içinden neler neler diliyormuş Allah bilir. Benim niyetim şu; bu bayan hayatındaki o erkek tarafından kısa müddet içinde terk edilecektir. Mevt döşeğindeki eşine bunu yapan, diğerine neler yapmaz ki? O beyefendi kısa mühlet sonra bunun farkına varacaktır.
– Onur Baştürk:
Herkes ihanete uğrayabilir de, bunu gazetelerden öğrenmek üzücü olmuş. Esas üzücü tarafı o. Bir de üstüne yeni evlilermiş. Yani olay her açıdan dramatik. Sabırlar Burak Bey’e. 
– Savaş Özbey:
Evet, her ihanet üzere üzücü ve sarsıcı natürel ancak buradaki vurucu nokta daha 4 ay evvel evlenmiş olmaları. Sen ne orta evlendin, aşkın bitti, diğerine âşık oldun da yasak aşk yaşamaya başladın? İnsanın aklına daha makus olasılıklar da gelmiyor değil: Sanki bu durum, evlenirken de var mıydı?
– Ömür Gedik:
Nihan Ünsal “O imajlar eski” demiş, ben en çok ona takıldım. Doğrusu ortaya çıkmasa Burak Sergen’i kandırmaya ve evli kalmaya devam edecekti demek ki. Aşk yaşa başa bakmaz diyeceksiniz tahminen lakin ortadaki 28 yaş farkın da bu aldatmada rolü olduğunu düşünüyorum. Hayata döndüğünde hepimiz ne çok sevinmiştik. Bu olayı da kısa müddette atlatıp unutacaktır.

Sempatik ve samimi
İdo Tatlıses ve Yasemin Şefkatli evlendi. İdo, geleneklere uydu ve düğün sabahı gelini konutundan davul zurnayla çıkardı. İki genç isim de kıyafetleriyle dikkat çekti. Siz nasıl buldunuz?

– Savaş Özbey:
Gelin olduğu yalnızca başındaki küçücük duvaktan anlaşılan Yasemin Şefkatli ile damat olduğu hiç anlaşılmayan İdo Tatlıses… Lakin konuttan kız alma merasiminde spor ayakkabılarıyla falan çok sevecen görünüyorlardı. Düğünde nasılsa smokin-gelinlik giyecekler. Arkadaş ortasındaki bu buluşma da bu türlü samimi oluversin, ne var ki bunda?
– Ömür Gedik:
Gençler şimdilerde bu türlü şeyler yapıyorlar. Çok da eğleniyorlar. “Kız meskeni naz evi” diye İdo’yu epey terletmiş Yasemin’in arkadaşları bu ortada. Kıyafetlerini de çok sempatik ve hoş buldum. Yakışıyorlar, mutluluklar diliyorum.
– Onur Baştürk:
Spor ayakkabılarıyla filan ne tatlılardı. Benim de acayip hoşuma gitti.
Bayıldım. İdo da cool’du Yasemin de. Tam bir yeni kuşak “düğün sabahı gelini konuttan alma” olayı olmuş. 
– Orkun Ün:
İyi ki ertelemişler bu denli vakit düğünlerini. Şayet pandeminin göbeğindeyken yapsalardı, bu türlü eğlenceli bir düğün olmazdı. Ben toplumsal medyadan gördüğüm paylaşımlarla düğüne gitmiş kadar oldum.
İdo ve Yasemin örnek çift. Birbirleriyle dalga geçen, kapı gıcırtısında bile kalkıp birlikte dans eden, eğlenceli anlarını kaydedip toplumsal medyada paylaşan kendileriyle çok barışık bir çift. Örnek olsun başka çiftlere.

Serenay’a laf yok lakin…
Serenay Sarıkaya, 7 milyon liralık mutabakatla bir bankanın reklam yüzü oldu. Oyuncunun müzik da söylediği birinci reklam sineması toplumsal medyada oldukça ses getirdi. Siz nasıl buldunuz?

– Orkun Ün:
Serenay Sarıkaya’ya ‘sokak tarzı’ çok yakışmış. Esasen oyunculuğa dair ne yapsa gidiyor kıza. Bakın bu reklam sinemasıyla ilgili tek bir söz kullanacağım; ‘BAAAAYILLLDIM’! Bana kimse çok ‘sakil’ durmuş falan demesin. Hengame ederim!
– Savaş Özbey:
Valla klip olarak çok hoş. Serenay Sarıkaya’nın müziğe ve dansa yeteneği malum zati. Tek anlamadığım, klibi niçin bankanın önünde çektikleri. O kısımlar biraz “reklam” üzere olmuş!
– Ömür Gedik:
Evet, reklam sineması olarak maksattan uzak bir çalışma üzere geldi bana da. İzlediğim şey bir ayakkabı ya da içecek reklamı da olabilirdi, bankayı anlattığını düşünmüyorum. Lakin öteki yandan epey eğlenceli, dinamik bir iş olmuş. Tekraren izlettirmesi açısından gaye tutmuş. Serenay’ın gücü de, sesi de buna katkı sağlıyor.
– Onur Baştürk:
Çak çak, tak tak, güp güp… Üzgünüm fakat berbat bir reklam müziği. Serenay Sarıkaya ve dansları nefis, ona laf yok. Lakin hiç mi dememiş, “Arkadaşlar bu müzik çok makus ya” diye. 

İkinci bahtını iyi kullanmalı

Britney Spears, babasının vasilikten çıkarılması için verdiği hukuk uğraşını kazandı. Müzikçinin kararın akabinde yaptığı Instagram paylaşımı çok ses getirdi: “Eğer 4 ay boyunca çok küçük bir meskende kalmak zorunda olan, telefonu, arabası, özel hayatı için bir kapısı olmayan; haftanın her günü günde 10 saat çalışmak zorunda olan ve her hafta tonlarca kan veren bir arkadaşınız varsa, size teklifim arkadaşınızı oradan kurtarmanızdır!” Mesleği boyunca daima skandallarla gündeme gelen ünlü bir yıldızın bu yaşadıkları hakkında neler söylemek istersiniz? 

– Savaş Özbey:
Lindsay Lohan, Miley Cyrus ve Britney… Üçü de bir vakitlerin şirin, örnek gösterilen Disney kızları. Büyüdükçe üçü de tam aksisi, skandal kraliçesi karakterlere büründü. Ortalarında en büyük bedeli, parasına ve özgürlüğüne el konulan zavallı Britney ödedi. Hayranları kampanyalar, şovlar düzenleyerek güç kurtardı makus kalpli babasının pençesinden. Problem özgürlüğüne kavuşmak değil. Bakalım ikinci bahtını iyi kullanıp yeni hayatını daha aklı başında sürdürecek mi?
– Onur Baştürk:
Britney nihayet kurtuldu babasının vasiliğinden ama şu nişanlısı da başına çok iş açacak ileride. Teyzeler üzere söylenmek istiyorum şu an! Britney’nin bu “kurban” psikolojisinden ve konumundan çıkacağını pek düşünmüyorum. O nedenle daha çok dramalarını görürüz ileride. 
– Ömür Gedik:
Bundan sonraki hayatında ne yapar, toparlar mı daha da mı dağıtır bilemem lakin özgür kalmasına sevindim. Babası yatak odasına varana kadar kayır aygıtı yerleştirmişti. Britney’nin başına gelenin çağdaş kölelikten farkı yoktu. Bir baba kızına bunları nasıl yapar? Allah kimsenin başına vermesin dedikleri cinsten. İyi ki kurtuldu.
– Orkun Ün:
O özenilen hayatların her vakit göründüğü üzere olmadığının ispatı işte Britney’nin hayatı. Çok zahmet çekmiş ünlü isim. Ancak a’dan z’ye tüm aile bireylerinin onun yaşadıklarına sessiz kalması, akıllarda soru işareti yaratıyor. Uyanıklar baktılar ki Britney davasını kazanacak, babasının vasiliğini sonlandıracak, çabucak çark edip Britney’nin yanına geçtiler, onun lehine toplumsal medya paylaşımları falan yaptılar. Tren kaçtı… Britney Spears yıllarca çektiği zahmete sessiz kalanları unutmayacak ve hepsinden tatlı tatlı intikam alacak bence.

Hürriyet